15 Aralık 2015 Salı

Hiçbir Şey

Bugünlerde yaptığım tek şey nefes almak. Nefes alıp, vermek mecburiyetim dışında yaptığım bir şey inanın bana yok. "Ne yapıyorsun?" sorularına "yaşıyorum" demek dışında verebileceğim başka bir cevabım da yok. Çünkü ben sadece yaşıyorum. Yaşıyorum işte, nefes alıp veriyorum. Evdeyim, duvarlar, tavan. Yemek yiyorum, geceleri uyuyamadığım için geceleri daha fazla yemek yiyorum. Bir şeyler içiyorum. Kola, bira, uzun zamandır su içmediğim aklıma geliyor su içiyorum. Öyle yapabildiğim hiçbir şey yok ve ben de yapabildiğim en iyi şeyi yapıp hiçbir şey yapmıyorum.

Yürüyorum. Sokakta dolaşan insanlara bakıyorum. İşe giden, okula giden insanlara bakıyorum. Telefonlarıyla uğraşıyorlar, kollarındaki saate bakıp geç kalıp kalmayacaklarını düşünüyorlar, 34A'nın hemen gelip karşıya hızlıca geçmenin temennisi var içlerinde. El ele tutuşan sevgililere bakıyorum, köşede birbirlerine sarılıp öpüşüyorlar. Birbirlerine sarılırken kendilerini ne kadar güçlü hissediyorlardır kim bilir. Son model arabasından inen takım elbiseli bir adamı görüyorum, siyah gözlük ve benim telefonumun en üst modelini kulağında tuttuğu elindeki pahalı saat dikkatimi çekiyor. Bu sokağın, bu mahallenin, bu şehrin, bu ülkenin sahibi o ve onun gibiler bunun farkına varıyorum. Bu farkındalık canımı sıkıyor, yürüyorum, yürümeye devam ediyorum. Benim için sokağın gerçek sahibini görüyorum. Sokak köpeği. Yalnız başına oturuyor ve bana bakıyor. Gözlerine baktığım zaman yalnızlığı görebiliyorum. Öyle bir bakıyor ki bana, bu hayatta beni en iyi o anlarmış gibi geliyor. Benim de tasmam yok, ben de çok yalnızım ve ben de topluma ayak uyduramadım. Tıpkı onun gibi. Birbirimize bakıyoruz, o bana bakıyor, ben de ona bakıyorum. "Sen de sadece kendi hayatını mahvetmeyi biliyorsun di mi lan sadece?" diye sormak istiyorum ama hiçbir şey demiyorum.  Ben bir şey demiyorum, o da susuyor, havlamıyor. Bir süre sonra o da benim ne bok biri olduğumu anlayıp, yattığı yerden kalkıp gidiyor. En iyi yaptığım şeyi yapıp, onun gidişini izliyorum. Gidenlerin arkasından bakmaktan, kendi yoluma bakamadım zaten.

Yürümeye devam ediyorum. Yürüdüğüm hiçbir yol, beni istediğim yere götürmedi ama olsun. Belki de ben nereye varacağımı hiçbir zaman bilemedim, bilemiyorum. Telefonumu çıkarıyorum cebimden,  bildirimleri okumuyorum. Hepinizi sikeyim, tek tek hepinizi. Bir yere gittiklerinde ilk iş olarak check-in yapan, gösteriş budalası herkesi sikeyim. Bana atılan mesajların hiçbirini okumuyorum, bir bahane bulur sonra cevap yazarım. Banyodaydım, dışarıdaydım, telefonum şarjdaydı. Rehberimde geziniyorum, isimleri geziyorum tek tek. Eski sevgililerime mesaj atmayı düşünüyorum ama vazgeçiyorum. Fuckbuddy eskilerimden birini mi çağırsam ama onlar da çok konuşuyor, vazgeçiyorum yine. Rehberimde isimlere bakıyorum şöyle, arayabileceğim biri yok. Ne yazık ki yerimde olacak hemen hemen her erkek gibi daha iyi olurum diye düşünerek elim telefona gitti ama vazgeçtim. Telefonumu cebime koydum yine ve telefonumdan sonra ellerimi koydum cebime, yürümeye öyle devam ettim.

Yürüdüm. Biraz dinleneyim diye bir banka oturdum. Banka oturduktan sonra önümden geçen insanları, arabaları izlemeye başladım. Sonra bir kadın oturdu yanıma. Güzel bir kadın, sarışın. İyi giyinmiş, moda programı denilen o saçmalıklara katılmış olsa ve ben de orada jüri olmuş olsaydım kesinlikle tarz olduğunu söylerdim ama bu tür saçmalıklarla ilgilenmiyorum. Kırmızı ruj, kırmızı ojeler, bordo eteği ve bordo eteğinin altındaki siyah çorabıyla oturan sarışın kadın rahatsız olmasın diye ona bakmamaya çalışıyordum. Bir süre sonra çantasından sigara paketini çıkarttı, bir dal alıp, dudaklarının arasına koydu. Sonra elini önce paketine daha sonra çantasına götürerek çantasını karıştırdı. Göz ucuyla gördüğüm kadarıyla, kendi kendine "of yine mi" tarzı şeyler söyleyip durduktan sonra sol eliyle ağzındaki sigarayı çıkarıp bana döndü.

"Pardon çakmağınız var mı?"
"Hayır, yok."
"Sigara içmiyor musunuz?"
"Hayır, içmiyorum."
"Neden?"
"Bilmem. Hiç düşünmedim."
"Neyi hiç düşünmediniz? Sigara içmeyi mi? Yoksa neden sigara içmediğinizi mi?"
"Her ikisini de hiç düşünmedim."
"Sigara iyidir. Kafamda bir şey varsa çıkarırım paketimi, bir dal yakarım. Bir şeyi düşünmeye devam ediyorsam, bir fırt çekerim. Bir şey beni üzdüyse soluduğum her sigara dumanı bana iyi gelir. Birini beklerken vakit geçsin diye yakarım sigaramı. Otobüs beklersem, o otobüs sigara yakmamdan hemen sonra gelir mesela. Seks sonrası da içerim sigaramdan. Böyle hayatımın her anında vardır sigara."
"Anladım. Güzelmiş."

Sonra bir şey demedi, ben de susmaya devam ettim. O, önce çantasından paketini çıkarttı. Sonra elindeki yakamadığı sigarayı paketine koydu. Daha sonra da paketini çantasına koydu. Çantasını omzuna geçirdikten sonra benim yanımdan kalktı ve kalkıp gitti. O da gitti. Ben biraz daha bakındım. Ne kalabalıktı sokak, ne kalabalıktı koca şehir. Bu kadar kalabalık için tek fazlalık bendim sanki. Yaşadığım mahalle, yaşadığım şehir sanki bir olmuş ve bana "ait olamadığın yere dön de bir bak istedim" dermiş gibi davranıyordu. Ben de uzun uzun bakıyordum, ait olamadığım bu yerlere. Bir süre sonra daha bekledikten sonra gitmek için doğruldum. Eve gidecektim, artık sıkılmıştım. Doğrulduğum zaman, bir ses duydum. Arkamı dönüp baktığımda, yaşlı bir amca "şşt evladım" diye bana seslenmişti.  65-70 yaşlarında saçlarının ortası olmayan, yanlarda ufak ufak saçları olan biraz şişman bir amca.

"Evladım senin adın ne?"
"Selçuk, amca."
"Ah, evladım. Sen benim torunuma çok benziyorsun. O da yaşasaydı, senin yaşında olacaktı."
"Başın sağ olsun amca."
"Sağ ol evladım, sağ ol. İntihar etti, iki sene önce."
"Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun."

dedim ve eve gitmek için bir adım attım. Sonra o amcanın aslında kendi dedeme ne kadar çok benzediğinin farkına varıp arkama döndüm. Baktığım zaman amca benim kalktığım banka oturup, bana bakıp gülümsüyordu. Bana bakıp tebessüm ederek;

"Sakın" dedi. "Sakın oğlum. Sakın vazgeçme."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder