31 Mart 2020 Salı

Karantina Günlükleri: 100 (Kendime ağıt)

Yazmıyorsun,
çünkü içinde yazacak herhangi bir şey kalmadı. 
İzlemiyorsun,
çünkü içinden gelmiyor. 
Okumuyorsun,
çünkü kelimeler de terk etti seni.

Hep böyle yaptılar. Anlamlıymış gibi görüldüler.
Sonra yavaş yavaş  hatta bazıları bir anda, hızlıca,
sağır bir celladın baltasını geçirdiği gibi,
senin tüm çığlıklarına aldırış etmeden. 
bu dünyada sana anlamlı gelen
ya da ufak bir çocuktan farksız olan senin yüklediği tüm anlamlar 
senden birer birer uzaklaştılar. öyle uzaklaştılar ki, göremez oldun hiçbirini 
onlar gittiler, giderken yüklediğin anlamlar da onlarla birlikte gitti 
tıpkı tek tek giderken bile, hep birlikte gitmiş gibi hissettiğin tutkuların
tutkularının gittiği ve sende herhangi bir tutkunun kalmadığı gibi.
ve sen
ve sen, onlar hiçbir şey olmamış gibi giderken, 
sen onların arkasından her şey daha az önce olmuş gibi bakarken, 
anlamsızlıkla, yalnızlıkla, tek başınalıkla kaldın. 
buna senin için doğrusu olduğuna inandırdılar seni,
saf tarafını her zaman korudun ve kim bilir belki de bu yüzden
kim bilir belki de diğer türlüsünü bilmediğin için 
her seferinde inandın. tüm bunları senin istediğine en çok sen inandın
insanlar etrafında hızlıca adımlarını atarken, sen kimseye çarpmamak adına 
sırf birine çarpıp dokunmamak için mücadele ederken
sana çarptılar, bir özür bekledin ama dilemediler. 
dilemezler. dilemeyecekler. her zaman senden bekleyecekler o özrü. 
çünkü sen kimseye çarpmak, dokunmak istemedin. 
şimdi kalbindeki o acı, yüreğinden akan o sızı ve 
tüm benliğini ele geçirmiş kıpkırmızı o akan kanının nedeni
kimseye gerçekten dokunmadığının farkına varmak. 
sen kimseye dokunmadın, kimse de sana dokunmadı 
ne zaman bir adım atsan, gözle görülmeyen bir cama tosladın 
senin uzattığın o el, her zaman havada kaldı. 
ne sen gerçekten sevildin, ne de biri sana gerçekten değer verdi. 
bu yüzden, sırf bu yüzden
insanların seni gerçekten sevebilmesi ve 
kendini gerçekten ama gerçekten değerli hissedebilmek için
hepsini, tüm insanları, daha çok sevdin. sen sandın ki,
sen onları çok seversen, onlara değer verirsen 
onlar da seni çok sever.
ah be oğlum, sen hiç mi hayata karışmadın? hiç mi insan tanımadın? 

ah be oğlum, ne işin vardı bu insanların arasında? 
ah be oğlum, ne işin vardı insanlar arasında? 
ne işin vardı bu dünyada? ne işin vardı bu insanlarla? 
bak işte, kim var yanında, yalnızlığın ve uyumsuzluğun dışında 
sen onlarla yarışamazdın, çünkü bu hayat, bu dünya
senin bildiğin tüm dünyalara, tüm hayatlara benzemez. 
çok çabaladın, çok denedin, onlara benzeyebilmek için 
ama olmaz, sen onlara benzeyemezsin, çünkü sen
sen tüm bu kusurlarınla, hayatla koruyabildiğin o saf yanınla 
her zaman, kim bilir belki de çoğu zaman 
sadece kendi olabilen, kendi dışında hiçbir şey olmayı beceremeyen, 
bu yüzden, sen, evet oğlum, sen 
kapalı kapılar arkasında, kulaktan kulağa oynanırken, suçlu bulundun.
suçunu bilmeyen bir masumun çaresizce baktığı bakışlarla
onlara bakıp, anlaşılmayı beklerken daha çok 
anlamadılar. anladıklarını söylediler ve bunu söyledikten sonra verdiler cezanı 
ah be oğlum ne suç işledin sen 
ah be oğlum neyin cezası bu, bitmedi mi? 
sen bu dünyadaki tüm kötülükleri, işlenmiş tüm günahları 
sırtına almış gezdirirken, sırf olduğun kişi yüzünden işlemediğin suçların bedelini öderken
seni bu hale koyanlar, tüm insanlık değil ama tanıdığın tüm insanlar
karşına geçip, alaycı ve küçümseyen gözlerle sana bakarken, 
bir yandan kahkahalarını atıp bir yandan geçmiş olsun mesajlarını sana söylerken, 
sen, onların seni düşündüklerini düşünmenin verdiği büyük bir mutlulukla 
celladına aşık olmuşçasına, onlara karşı kocaman minnet duyarken
bir sıcak bakışa, yüzde beliren kocaman bir gülümseye, 
tıpkı bir çocuk gibi, her defasında ve yeniden kanarken
onlar seninle alay ettiler, kalbini bir mobilya gibi parçaladılar. 
ama o kalp senindi ve sen de bir zamanlar o kalbindin
ama senin olan, bir zamanlar da senin olduğun o kalp, ikea'dan alınmamıştı  
ama bunun ne önemi var? çünkü kalpler artık, hatta uzun bir zamandır
romantik bir düşüncenin ürünü. ve halen çok satıyor.
insanlık, ey insanlık, ya da kitaplarınızda sizden böyle bahseden ey insanlar
bundan sonra kalp taşımanız yasaklanmıştır. 
sırf senden sonra, senin kalbini alıp ellerine oyuncak etmelerinden sonra 
başka kimseye bunu yapmasınlar diye. bir sonraki emre kadar
kalpsizlik yasaklanamayacağına göre, kalp taşımak yasaklanmıştır. lütfen taşımayınız.
ah be oğlum sen hiç mi sevilmedin? 
ah be oğlum, seni kimse mi sevmedi? 
sevgiyi hep yanlış yerlerde, yanlış insanlarda, yanlış nedenlerin sonucunda aradın. 
bu kadar yanlıştan bir doğru olmazdı elbet, denedin, olmadı. 
yaşamak denen bu illeti, beceremedin. ve şimdi yaşamak denen bu illeti 
sigarayı bırakan bir tiryaki gibi, zor da olsa, belki zaman zaman sigaradan ufak bir fırt çeker gibi
insanların arasına karışıp, kendini onlardan olduğuna ikna ederek, bıraktın.
yaşamayı bıraktıktan sonra, ölü bir adamdın. öldün. ama nasıl yaşıyorsan öyle öldün. 
kimse fark etmedi öldüğünü. tıpkı, yaşarken fark etmedikleri gibi. 
oysa, sen hep onların arasındaydın. ben gördüm. biz gördük. oradaydın. 
işte sen, işte sen, işte sen oğlum. henüz ölmemişken bile, daha yaşıyorken,
hatta ve hatta, henüz yaşadığını sanıyorken,
öldükten sonra bile, nasıl sevileceksen öyle sevildin. 
gerçekten sevildiğine dair hiçbir şey göremeden, hiçbir şey duyamadan. 
ah be oğlum, seni neden hiç kimse sevmedi? neden sen hiç sevilmedin? 
bir ağıt yakanın bile olmadı senin, arkadan kimse ağlamadı. 
su testisti oldun, su yolunda kırıldın. dünyaya hoş geldin oğlum. hoş geldin. 
burası dünya, iyilerin değil, uyumluların, zorbaların dünyası. senin dünyan değil 
bir geyik, nasıl bir geyik yakalanırsa yırtıcılara, sen de öyle yakalandın. her seferinde.
kimse seni ciddiye bile almadı. sinirlendiğin zamana bile sanki bir piyeste yapılan espri gibi
gülümseyerek, kahkahalarla, alaycı yüz ifadeleriyle baktılar sana. 
her acında, her hüznünde, sanki bu senin kaderinmiş ve kaçamazsın gibi 
tek bıraktılar seni. üstelik, sen birilerine ihtiyaç duyarken, 
insan birilerine her zaman ihtiyaç duyar oğlum. utanma. 
ah oğlum, sen hep utandın. öyle ki çoğu zaman yaşıyor olmaktan bile.  
kalbin sana ağır geldi. ya da dünya bu kalp için çok kötü bir yerdi. olmadı, 
beceremedin yaşamak denilen bu illeti. ve çekip gitmekle en iyisini yaptın.  
ah oğlum, sana ağıt yakan bile çıkmadı. bu yüzden bu ağıtı sana ben yaktım.
çünkü sen hiç doğmamıştın. ben seni doğurduğumda. 
ama şimdi ben seni öldürüyorken, aslında sen çoktan ölmüştün. 
öldürmüşlerdi seni elbirliğiyle. kimse üstlenemedi cinayetini. ölümün de 
senin ölümün de, yaşamın gibi oldu. kimse fark etmedi öldüğünü. 
alıştılar oğlum. sensizliğe de alıştılar. sensizliğe zaten alışmışlardı 
şimdi artık huzur içinde, sensizliği yaşayabilirler. sen henüz yaşıyorken, 
henüz onlar tarafından öldürülmemişken de huzur içinde yaşadıkları 
ve seni, bu çekip durduğun acı ve hiç dinmeyen büyük ızdırapla baş başa bıraktıkları gibi. 

Ah oğlum
sana ne yaptılar böyle?
Ah oğlum, 
sen kendine ne yaptın böyle? 


(Kendime Ağıt, 1 Nisan 2020)