22 Kasım 2018 Perşembe

Aşk ve Küller

Birbirimize bakıyoruz. Ben ağlamamak için zor tutuyorum kendimi o ise hayatında hiç olmadığı kadar öfkeli. Birbirini seven iki insan, birbirlerinin gözlerine aşk dolu bakıp sevgi cümleleri kuran iki insan nasıl bu hale gelebilir? Bilmiyorum. İnsan ilişkilerini hiçbir zaman anlayamayacağım. "Bilirsin" diyorum. "Belki her şeyi belki birazını. Ama sadece sen bilirsin." Öyle bir bakıyor ki bana, canım acıyor. "Seni ne kadar çok sevdiğimi, senin için neler yaptığımı, bu ilişkinin devam edebilmesi için nelerden vazgeçtiğimi,bir tek sen bilirsin. Aslında kim olduğumu, diğer insanların beni olduğumu sandığı insanın aksine nasıl biri olduğumu anca sen bilirsin. Nasıl değiştiğimi, beni nasıl değiştirdiğini bir tek sen bilirsin." Bana bakıyor ama konuşmuyor. Belki konuşursa gözyaşlarını tutamayacağı için belki sesinin titremesini engel olamayacağını bildiği için belki de gerçekten ne demesi gerektiğini bilemediği için. O susuyor, o sustukça ben kahroluyorum. Konuşsa, bana boktan biri olduğumu, çekilmez biri olduğumu söylese ya da hatta bana orospu çocuğunun teki olduğumu söylese canımı bu kadar acıtmayacak. Hiçbir şey söylemeden susup durması her şeyden daha kötü. Benden nefret ettiğini söylese ama yine de beni sevdiğini, bana aşık olduğunu bir kez daha söylese ona sarılacağım. Öyle bir sarılacağım ki, hiç bırakmayacağım. Kulağına doğru eğilip onu ne kadar çok sevdiğimi söyleyerek, özür dileyeceğim. Ama bunların hiçbiri olmuyor, ne o konuşuyor ne de ben onun sözlerinin ardından ona sarılıyorum. Bana hiçbir şey söylemeden, gözlerime hayal kırıklığıyla bakmaya devam ediyor. Bana baktığında hayallerini görebildiğim sevdiğim kadının, gözlerindeki hayal kırıklığı olmaktan utanç duyuyorum. Beni çarmıha germeli hatta bunu başkalarının yapmasına izin vermeden bunu kendim yapmalıyım. Değil kendi günahlarımın, tüm insanlığın günahını böyle ödeyebilirim. Ödemeye de hazırım. Peygamberlik umurumda bile değil.

"Yaren" diyorum, ona kırgın ve kızgınım ama yine de onunla böyle olmaktan dolayı mutsuzum. Tüm bunlara rağmen tüm bu olanları toparlama isteği var içimde, ondan kurtulamıyorum. "Sen ve kardeşin birlikte sanki bu dünyaya karşı gibiydiniz. Hem bu dünyaya aitmiş hem de sanki bu dünyadan değilmiş gibi. Özellikle sen. Bir yanın bu dünyaya aitken içinde hep var olan bir başka yarın tüm bunlardan uzak bir şekilde hep saf, hep kendini korumayacak bir biçimde iyi niyetliydi. Hayatına girdiğimde, gerek bana anlattıkların gerek bana gösterdiğin o acıların gerek ise gördüklerimden dolayı seni bu dünyadan hep koruyacağıma dair bir söz verdim. Seni korumayı o kadar çok istiyordum ki, seni en çok kıranın ben olduğumu fark edemedim. Özür dilerim." Bana baktı ve özür dileyip durmalarım onun için artık anlamını yitirmişti. Bir şeyi sürekli tekrar edip durmak, o şeyin önemini de bitirir. Bunu o söylemişti ama ben şimdi fark edebiliyorum. Yeni yeni farkına varabildiğim onca şey gibi. Bu kadar çok özür dileyip durduğum için özür dilemek istiyorum. Belki bu kadar özür dilememiş olsaydım şu an söylediğim özrün bir anlamı olurdu. "Aramızdaki bu güzel şeylerin, tam olarak ne zaman değiştiğini bilemiyorum. Ama tüm bu şeylerin bir anda değiştiğinin farkındayım. Bunları düşündükçe, benim de kalbim kırılıyor. Hatta kalbim atmıyor da kanıyor sanki. Üstelik senden önce hiçbir şey bana dokunamaz, bana bir şey olmaz diye geçinirken şimdi nasıl olduysa kalbimin yerinden çoktan çıktığını, kalbimin belki de hiçbir zaman dolamayacak ya da üstü örtülemeyecek bir boşluğa, o boşluğun içinde var olduğunu hatırladıkça büyümeye devam edecek bir acıya dönüştüğünü görebiliyorum." Kendini tutamıyor ve ağlamaya başlıyor. Onu ağlarken görmek, canımı acıtıyor. Ben de gözyaşlarımı artık tutamıyorum, birlikte ağlıyoruz. Yüzünde gülümsemeye neden olmak istediğim insanın, ağlamasının nedeni olmak. Kendimden nefret ediyorum. Beni bir kuytu köşede ölmeye mahkum bırakılmalı ya da benden bir sabun yapılmalı.

"Seni sevmek" diyorum. "Seni sevmek, hayatımın en içten, en doğru ve en gerçek şeyiydi. Çok yoğun ve çok acılı bir deneyimiydi. Hatta kaldıramayacağım kadar fazlaydı." Aslında bu ilişkideki tüm kavgalarımız aslında kaldıramadığım ya da tökezlediğim anlarda ortaya çıkmıştı. Çünkü o, bu ilişkide bana söz söyleme, yorulma ya da şikayetlerimi dile getirme hakkı vermemişti. Ne zaman elimi belimi koysam, nefes nefese kalsam, omuzlarımdaki tüm bu yükler bana ağırlık yapsa sanki böyle bir hakkım yokmuş, tüm bunlar benim bir mecburiyetimmiş gibi sorun olmuştu. Aslında tüm insan ilişkilerinde bu böyledir. Her zaman biri, diğerinden daha fazla alttan almak zorunda ve o dengeyi sağlama mecburiyetindedir. Eğer bir ilişkinin devam edebilmesi için aldığınız yükler daha fazlaysa, o yüklerden rahatsızlık duymaya başladığınız ya da o yükleri taşıyamayacağınızı düşündüğünüz anlarda o denge kaybolur. Kendi elinizde tuttuğunuz ip kaçar ve o yükleri taşıyamadığınız için suçlu hale gelirsiniz. En azından ikimiz arasında olan şey tam olarak buydu. Sürekli bazı şeyleri alttan alıp, tüm bu sorunları görmezden gelemediğim anlarda kavga ediyorduk. "Yine de" diyorum. "Sen ve kardeşinin. Yani sizin etrafınızda olmak hayatım boyunca başıma gelmiş en güzel şeydi. Bu yüzden teşekkür ederim." Ağlamaya başlıyor, gözyaşlarına engel olmaksızın. Çok sevdiği bir dizinin final bölümünü izliyormuş ya da çok sevdiği birini son kez göreceğini biliyormuş gibi. Sevdiği bir adamın bu cümlelerine mi ağlıyordu yoksa kendisini bu kadar çok seven, kendisini kendisinden bile daha fazla seven, kendisini anlayan ve anlamaya çalışan, kendisini bugüne kadar hiç kimsenin görmediği gibi gören bir adamın bu cümlelerine mi? Bilemiyorum. "Özür dilerim. Hayatına giren diğer erkekler gibi olmak istemezken, belki de farkında olmadan onlara döndüğüm için. Ama en çok da kafandaki o olmamı hayal ettiğin erkek olamadığım için özür dilerim. Övünüp durduğum o entelektüel sanatçıdan çok uzak davranıp durduğum, arkadaşlarınla ne konuşacağımı bilmediğim için konuşmaktan kaçındığım ve seni benim hakkımda gururla konuşurken düşünemediğim için, özür dilerim. Nasıl benden gururla, iyi cümlelerle bahsedebilirsin ki? Sevgilin, sevdiğin adam ya da seni ne kadar çok sevdiğini söyleyen adam aslında senin hayatından memnun değil. Senden sürekli bir şeyleri değiştirmeni, bir şeyler yapmanı bekleyen biri. Benden önce yaşadığın hayat yüzünden seni sürekli yargılayan, o hayatın sana getirdiği sonuçlar sebebiyle değişmeni ve bazı şeyleri hayatından çıkarmanı isteyen ve sana güvenmek istediği için sana güvenebilmek adına somut şeyler isteyen biri. Çocuktan hiçbir farkı olmayan, yetişkin olmaktan uzak biri. Hem her şeye inanan hem de hiçbir şeye inanmayan, hem her şeyi umursayan ama aynı zamanda hiçbir şeye umursamayan biri. Üstelik hem ahlaksız hem de söz konusu sen olunca ahlakçı. Düşüncelerinde soylu ama hareketlerinde zayıf bir adam. Özür dilerim. Böyle biri olduğumu düşünmüyordum, olmak da istemiyordum."

Cümlelerimi bitirince adımla seslenmesini istiyorum. "Aytuğ" demesini bekliyorum, "gitme" ya da "seni seviyorum" demesine ihtiyaç duyuyorum. Ancak hiçbir şey söylemeyip, susuyor. Hiçbir şey söylemeden ağlamaya ve bana bakmaya devam ediyor. Belki de hiç yapamadığım bir şeyi yapma zamanımın geldiğini düşünüyorum. Bir erkek gibi davranmalıyım ya da gururlu bir insan gibi.Çekip gitmeliyim. Kapıya doğru yöneliyorum ama aslında ayaklarım geri geri gidiyor. Bunu fark etmemesini istiyorum çünkü benim de bir gururum var. Bunu hatırlamasını istiyorum. Kapıyı açmak için kapı koluna yöneldiğim sırada ondan çıkacak bir cümleyi duymaya ihtiyacım var. Ağzından çıkacak tek bir kelime, kalmamı sağlayabilir. Bunu istiyorum. Kalıp, ona sarılmak ve onu hiç bırakmamak. Ama o hiçbir şey demiyor. Çünkü söylenecek her şeyi söyledik, tüm cümleleri tükettik. O bunun farkında. Ben ise, ona olan sevgimden ve onunla olma isteğimden hiçbir şeyin farkında değilim. Halen, her şeyi düzeltebileceğimizi düşünüyorum. Düzeltebiliriz. Eğer gerçekten istersek, bunu yapabiliriz. Eğer sevgimiz gerçekten varsa, büyükse o her şeyin üstesinden gelebilir. Sevgimiz eğer gerçekse, bize rağmen bir yolunu bulur ve o kazanır. Ancak öyle olmuyor. Kapıyı açıp, çıkıyorum evden bir anda. Dışarıdayım.

Dışarıdayım, yürüyorum. Yürümek istemiyorum, gitmek istemiyorum. Onun yanına dönmek, onun yanında olmak istiyorum. Ancak bunu yapmıyorum, yapamıyorum. Bitmesin istiyorum. Neden böyle bir şey oldu? Nasıl bu hale geldik? Bilmiyorum. Keşke, tanıştığımız o ilk günlere geri dönebilseydik, o zaman daha farklı olurdu her şey. Bunu düşünüyorum. Onun bana verdiği kolyeye dokunuyorum. Kolyeye dokununca, onu hissediyorum. Kolyeye dokundukça, o yanımda. Ağlıyorum. Kimse duymasın diye sessizce yapıyorum bunu. İnsanların bana baktığını hissettiğim an gülümsüyorum onlara. Bilirsin sevgilim. Hayatım boyunca böyle oyunlara başvurduğumu bilirsin. Hayatta kalabilmek için oyunlar oynadığımı en iyi sen bilirsin. Seni sevmenin, hayatımda bir oyun yerine gerçek olan tek şey olduğunu sadece sen bilirsin. İnsanların beni gördüğünden bir başka ben olduğunu, o herkesten saklayıp durduğum beni yalnızca sen bilirsin. Bugün 31 Ağustos sevgilim. Benim için 1 Eylül olmayacak. Bunu sen bilirsin. Bizi bilen herkes bilir sevgilim. Artık bazı şeyler değişmeli, seni seviyorum.