2 Haziran 2018 Cumartesi

borderline günlükleri

ben hiçbir şey
Kütüphanemin önüne geçiyorum, şöyle bir kitaplarıma bakıyorum. Dostoyevski, Kafka, Oğuz Atay, Çehov ve diğerleri. Hepsine göz gezdiriyorum. Ben kocaman bir hiçten ibaretim. Filmlerimin dizili olduğu raflara geçiyorum. Nuri Bilge Ceylan, Zeki Demirkubuz, Trier, Gaspar Noe, Lynch ve bir sürü hayranı olduğum yönetmenlerin filmleriyle göz göze geliyorum, hem ben Xavier Dolan'ı nasıl yeneyim? Ben kocaman bir hiçim. Arkadaşlarımın çektiği filmleri izliyorum, hepsi çok yetenekli, ne film çekmişler ama. Ben ise hiçbir şeyim. Yazdıklarımın hayranı olduğunu söyleyen sosyal medya fenomeninin kitabı üçüncü baskıyı bitirmiş. Evet, ben bir hiçim. Çok güzel bulduğum kadın, attığım mesajı görmüş ama cevap vermemiş. Ben hiçbir şeyim.

bir gündüzüm bir gece
bazen uyanıyorum. aynaya bakıyorum. kendime bakıp "fena değilsin he" diyorum. giderim varmış gibi hissediyorum. ama genellikle, kendimden memnun değilim. kısa boyluyum, göbeğim çıktı ve çirkinim. kendimi sevmiyorum. bir başkası olmak isterdim.

önce tanrı'laştırıp, daha sonra tanrı olamadığı için ona kızıyorum
hiç tanımadığım bir insana olduğundan daha farklı anlamlar yükleyip daha sonra yüklediğim anlamların onu gün geçtikçe daha fazla anlamsızlaştırdığını düşünüyordum. aslında anlamlı olan o değil, ona o anlam yükleyen benim. tanrı gibi gördüğüm insan, nedenini bilmediğim bir şekilde değersiz birine dönüşebiliyor. başka biri olabiliyor. onun duyabileceği en güzel iltifatları kuruyor olsam da bu iltifatlar yerini sert ve hassas noktalarını hedef alabilecek keskin cümlelere dönüşebiliyor.

sana gel diyemem çünkü beni terk edeceksin. 
hayatımdaki hemen hemen her insanla arama bir mesafe koyuyorum. çünkü bu mesafe her kaybolduğunda sonunda üzülen, hayal kırıklığına uğrayan ben oluyorum. her insan bir gün gidiyor ve ne kadar etkilenmemiş gibi davransam da kalan ben olduğum için hüsrana uğruyorum. bu yüzden insanlara çok fazla yaklaşmıyorum. onlar da bana yaklaşmıyor.

seks iyi. çünkü düşünmüyorum.
genellikle kendimi bildiğim için kadınlardan kaçıyorum. kendimi uzak tutmayı seviyorum. zaten bende bir şey göremedikleri için onlar adına sorun olmuyor. seks bana iyi gelen şeylerin başında. çünkü onu yaparken düşünmüyorum. uykusunda bile beyni çalışan biri olarak, bunun benim için ne demek olduğunu anlatmaya gerek yok. iyi seviştiğimi düşünüyorum çünkü seksin anlamı bir başka. bambaşka biri olduğum tek yer ve karşımdaki insanla uzun süreli bir şey yaşayamayacağım için bu denli iyi bir hatıra bırakmak hoşuma gidiyor.

mutluyum. hayır mutsuzluktan öleceğim! 
ne zaman beni mutlu eden bir şey olsa, kendime mutsuz olacak bir sebep bulabiliyorum. hatta mutsuz olabileceğim bir neden olmazsa, bu nedeni kendim yaratıyorum. mutsuz olmak için hiçbir neden yoksa, bu daha büyük bir mutsuzluğun habercisi olduğu içindir. evet!

öyle bir boşluk ki, doldurmak istedikçe derinliğini hissediyorum.
belki biraz klişe olacak ama boşluktayım. yaptığım, yapmak istediğim her şeyi bu boşluktan kurtulmak için yaptığımı düşünüyorum çoğu zaman. ama öyle ki, hiçbir şey ama hiçbir şey bu boşluğu doldurmamı sağlamıyor. hissettiğim tek şey, bu kocaman boşlukta süzülmek oluyor. derinliğini hissediyorum her seferinde.

ergen miyim acaba? 
bilmiyorum. çoğu zaman bunu düşünüyorum. belki de ergenliktir. belki de hiç büyümeyecek adam hastalığına yakalanmışımdır. büyümeyi beklerken, afetle yiyebilirler beni.

insanların net olmasını istiyorum. yalan, ikiyüzlülük, çıkar ilişkileri bana uymuyor.
çoğu zaman insanlarda aradığımı bulamıyorum. bu bende büyük bir mutsuzluk yaratıyor. insanların arasında olmak hoşnut olmuyorum. çünkü net değiller. yalan söylüyorlar. ikiyüzlülük yapıyorlar. bir şey söylerken, hesapladıkları bir şeyler oluyor. bunlar bana göre değil. ben ne isem olmak istiyorum. ama insanlar ne isen o olmanı istemiyor. ne olmalarını istiyorlarsa, o olmanı bekliyorlar.

hayranı olduğum insanların arasında olmaktan keyifliyim. 
bir insanın yaptıkları, ürettikleri hoşuma gidiyor. olmak istediğim insanların arasında olmaktan mutluluk duyuyorum. keşke onlar gibi olabilsem dediğim insanların yanında olmak istiyorum. ama onların yanında, onlara müthiş bir saygı ve şaşkınlıkla bakmaktan, ne yapacağımı bilemiyorum. sırf bu ne yapacağımı bilememe tavırlarım yüzünden onların yanında kendimi gerizekalı hissettiğim için onlardan da kaçmak istiyorum.

ufak ayrıntılar aslında pek ufak değil.
genellikle arkadaşlarım bile benim çok ufak şeyleri büyüttüğümü söylüyorlar. onlara trip atmak için bahaneler bulduğumu dile getiriyorlar. bilmiyorum belki de doğrudur. ama bence ben büyütmüyorum. insan ilişkilerine önem vermenin önemli olduğunu düşünüyorum. insanlara, benim insanların bana davranmasını beklediğim gibi davranıyorum. hepsine, müthiş derecede bir saygı gösteriyorum. ve saygı bekliyorum. insanın, söylediği kelimelerin nereye gidebileceğini bilmesi gerekiyor. özensizce seçilmiş kelimeler, alınmayan bir selam, küstahca kurulmuş cümleler, alaycı bir gülüş, herhangi bir sebepten dolayı hor görme bana doğru gelmiyor.

benim yaratıcım hayatımdaki insanlardır. 
ben diye bir şeyden bahsedebilir miyim? pek sanmıyorum. çünkü ben diye bir şey var mı? bilmiyorum. ben deyince aklıma hiçbir şey canlanmıyor. oysa sıfatlar bunu sağlamaz? demek ki, ben diye bir şey yok. ben, hayatımdaki insanların el birliği ile oluşturdukları, oluşturmaya çalıştıkları ya da benim onların olmamı istediklerini düşündüğü insan profillerinin tümünü barındırıyorum.

yazamıyorum. iyi bir yazarım ama kafamda. 
14 yaşından beri yazarak para kazanıyorum. futbol yazıyordum şimdilerde ise ne bulursam onu yazıyorum. yazmayı seviyorum. okula gitmeden, hatalar yaparak öğrendim her şeyi. yetenekli olduğumu düşünmüyorum ama yazmayı seviyorum. benim sorunum, yazarken sıkılıyor olmam. bir şeyi yazarken, o şeyi derinleştirmeden o şeyle ilgili düşünceler bir başka düşünceye sürüklüyor beni. hal böyle olunca, yazdığım şeyler beni tatmin etmiyor. kafamda kurduğum cümleleri, kağıda dökemiyorum. kafamda o kadar çok şey geçiyor ki, hangi birini yakalasam aklımda hep dönüp duran diğer cümleler kalıyor.

susmalıyım. konuşursam kendimi ifşa ederim.
beni tanımayan insanlar, benim çok sessiz biri olduğumu söylüyor. doğru. ben susarım, hiç konuşmaya ihtiyaç duymam. ancak dışarıya çıktığım zaman, insanların yanında konuşmak zorunda kalıyorum. ve bunlar aslında merak etmediğim, umurumda olmayan ancak sırf konuşmanın devam edebilmesi, karşımdaki insanın sıkılmaması ve bir şekilde iletişim kurma zorunluluğundan kalıyor. ancak ne zaman kendimi konuşmak zorunda bulsam, korkuyorum. yanlış bir şey söylemekten. konuştuğum zaman, kendimden bir şeyleri açıyorum. açtığım şeyler ise beni korkutuyor. çünkü insanlar, o açtığım şeylerden benim kim olduğuma karar verip, öyle yargılıyorlar. benim olduğumu düşündükleri insan aslında olmadığımı anlamalarını istiyorum. bu yüzden hayatım, o gece söyleyip ertesi gün söylediğim için pişman olduğum cümlelerden oluşuyor.