Kadın, sevgilisiyle buluşmak istediğini söylemişti. Adam, kadınla buluşunca olacaklardan habersiz bir şekilde buluşmaya gitmek için hazırlandı. Kadın bugünün diğer günlerden farklı olacağını bilmiyordu. Erkek, kadının neden buluşmak istediğini düşünüyordu. Kadın ise söylemek istediklerini nasıl söyleyebileceğini düşünüyordu. Çünkü kadın, erkeği üzmek istemiyordu. Ama erkek üzülecekti kadın bunu biliyordu.
Erkek ile kadın bir araya geldi. Erkek, kadının çok güzel olduğunu düşündü. Kadın ise aklından geçen düşünceleri kafasında tartıyordu. Birbirlerine baktıkları zaman gördükleri ve hissettikleri aynı değildi. Erkek, tüm görünenlerden uzak bir şekilde her şeyin daha iyi olabileceğini düşünüyordu. Eğer bu halde olmalarının nedeni kendileriyse, bu durumdan düzeltebilecek olan yine kendileriydi. Ama kadının aklına daha farklı şeyler geliyordu. Kadın, yorgundu. Kendisini yorgun hissediyordu. Sürekli bir şeyleri iyi yapmaya çalışmak onu yormuştu.
Kadın bir anda kafasında kurup durduğu düşünceleri çok keskin bir dille söylemişti. Ayrılmak istiyordu. Artık karşısındaki adamı sevmiyordu. Ne zaman fark etmişti, ne zaman karar vermişti, ne olmuştu, nasıl böyle bir hale gelmişti bilmiyordu ama istediğinin bu olduğuna kendisini ikna etmeyi başarmıştı. Bugünden sonra ne olacağıyla ilgili bir fikri yoktu ama neticede bundan sonra ne olacağının önemi de yoktu. Ayrılmak istediğini söyledikten sonra yine de artık sevmediği ama bir zamanlar sevdiği ya da sevdiğine kendisini ikna ettiği adamı üzmemek için onun iyi bir insan olduğunu ekledi cümlelerin ardına. Sorunun kendisinde olduğunu ve bir şeylerin eksildiğini, azaldığını ya da bittiğini söyledi.
Adam şaşkındı. Ne diyeceğini bilmiyordu. Ne denirdi, ne diyebilirdi? Sustu, hiçbir şey söylemedi. Söyleyecek bir şey mi bırakmıştı? Söylemek istediği şeyleri düşündü. Neden? diye sormak istiyordu. Ama hiçbir şeyi sonucu onun için önemli kılmayacaktı, bu yüzden nedeni umurunda bile değildi. Ayrılmak istemiyordu. Çünkü ayrılınca ne yapacağını bilmiyordu. Birlikte olmaya, hayatı onunla birlikte yaşamaya o kadar çok alışmıştı ki, onsuz ne yapacağını, nasıl yaşayacağını bilmiyordu. Ve galiba gerçekten çok seviyordu. Düşündü. Eğer gerçekten sevmese, neden boğazı düğümlensin ki?
Kadın, ayrıldığı sevgilisini son kez göreceğini bilerek kalkmak için doğruldu masadan. Zaman geçtikçe kimsenin kendisini, o adam kadar sevmeyeceğini anlayacağını henüz bilmiyordu. Ya da bir başka kimsenin onun kadar alttan alıp, ona nezaketle yaklaşacağını da. Adam, masadan kalkmak için doğrulan karşısındaki kadına baktı. Artık sevgilisi değildi, çünkü ayrılmıştı az evvel. Sırf biraz daha görebilmek için pür dikkat onu izliyordu. Beş dakika daha sevgili kalabilmek için nelerini vermezdi. Ya da bugün onu son kez göreceğini bilseydi, en son bir araya geldiklerinde daha fazla tutmaz mıydı elini, daha fazla öpmez miydi onu? Gözlerini, onun üzerinden hiç çekmedi. Ona bakarken, bir daha hayatında hiç kimseyi onun kadar sevemeyeceğini biliyordu. Hiçbir kadını istemeyecekti, onu istediği kadar.
Kadın adımlarını hızlıca atmadan, "kendine iyi bak" diye fısıldayabildi sadece. Adam kafasını sallayarak karşılık verebildi çünkü normalde kurmayı sevdiği o cümleleri kuracak gücü bulamadı kendisinde. Diyecek bir şey bırakmamıştı ki neticede. Adam aşk ne demek bilmiyordu. Ya da aşkı biliyordu ama ilişki denilen bu şeyi bilmiyordu. Kimse ona öğretmemişti, o da kendi başına öğrenmeyi becerememişti. Aşk denilen bu şeyin, bir cümleyle başladığını bilmediği gibi bir cümleyle bitebileceğini de bilmiyordu. Çok kısa bir süre önce kendisini çok sevdiğini, kendisi için ölebileceğini söyleyen kadın, ne oldu da onu bir daha görmek istemeyecek noktaya gelmişti. Bir anda her şey bu kadar kolay kestirip atılabiliyor muydu. Birlikte geçirdikleri günlerin hiç mi hatırı yoktu. Belki de dünyada işler böyle yürüyordu. Düşünüp durdu adam. Kadın ise geride bıraktığı o adamın tüm bu düşüncelerinden uzakta, özgürlüğüne kavuşmuş bir cezaevi mahkumu gibi mutlu hissetti kendisini. İçinde yaşamış olduğu bu rahatlamanın, bu mutluluğun kısa ve suni bir şey olduğunun farkında olmadan yüzündeki gülümsemelerle, bunun normal bir şey olduğunun bilincinde attı adımlarını.
Erkek ve kadın bugünden sonra bir daha hiç görmediler birbirlerini. İşte o günden bu yana, hiçbir sevgili ayrılmadı. Kimse kimseyi yarı yolda bırakmadı. Birbirlerini gerçekten seven tüm insanlar, hayatın zorluklarına karşı birlikte olmayı seçti. Alttan almayı, nezaketle yaklaşmayı, her zaman daha iyi bir alternatif olabileceği ihtimalini bir kenara koyarak, sevdiği insan için mücadele etmenin aslında kötü bir şey olmayacağının bilincinde, mutlu mesut yaşamayı öğrendiler. Birbirlerini gerçekten seven ancak birlikte olmayı beceremeyecek kadar küçük ve salak olan bu çift, bunun bedelini birbirlerini kaybederek ödediler. Bir daha da hiçbir sevgili, böyle bir bedel ödemek zorunda kalmadı.