28 Aralık 2016 Çarşamba

Benlik bir mektup

Merhaba. 

En son buluştuğumuzda, "ne zaman kendini yalnız hissedersen bana yazabilirsin" demiştin. Ben de "tamam yazarım" dediğim halde, sana bir daha hiç yazmamıştım. Sana hiç yazmamış olmam, kendimi yalnız hissetmediğim anlamına gelmiyor. Sana yazmadım çünkü senin karşında zavallı bir duruma düşmek istemedim. Sana yazmadım çünkü sana yazmayı her istediğimde egom buna izin vermedi. Kendimi yalnız hissettiğim halde, sana yazmadım. Ben aslında, senden ayrıldıktan sonra kendimi hep -her zaman- yalnız hissettim. Hatta biliyor musun hala kendimi yalnız hissediyorum. Bu hissi anlatabilmek için daha fazla kitap okumayı, daha çok dil bilmeyi, bilmediğim kelimelerin anlamlarını öğrenmeyi isterdim. Neden bilmiyorum ama konu kendim olduğunda, nedense en saçma sapan cümleleri kuruyorum. İnsanların kendilerini nasıl anlatabildiklerini hep merak etmişimdir. Ben kendimi anlatmayı bilmediğim için içten içe hep karşımdaki insanların beni anlatmasını bekledim. Hayatımdaki kadınların çekip giderken söyledikleri, arkadaşlarımın kavga ettikten sonra söylediği sözler, ailemi sinirlendirecek bir şeyler yaptığım zaman onların bana kurduğu cümleler her zaman ilgimi çekti. Onlara her seferinde benle ilgili söylediklerinin doğru olmadığını kabul ettirmeye çalışırken, bir yandan da onların söylediği ve söylemek istediği her cümleyi merak ettim. Kendimi, onların kurduğu cümlelerde bulmaya çalıştım. Peki, sence ben olduğumu düşündüğüm kişi miyim? Yoksa onların olduğumu düşündüğü kişi mi? Var olduğumu o kadar hissetmiyorum ki varlığımı nasıl anlatmalıyım bilemiyorum. 

Burası iyi, burada mutluyum. Yeni insanları tanıyorum, tanıdığım insanların hikayelerini dinliyorum. Burada düşünmek için daha fazla zamanım oluyor, daha çok okuyor ve daha çok film izliyorum. Yeni müzikler keşfettim, biliyorsun hak ettiği değeri görmeyen iyi şeyler her zaman benim daha fazla ilgimi çekmiştir. Belki bir gün birlikte dinleyebiliriz, yani tabi sen de istersen. Kimsenin beni tanımadığı bir yerde olmanın keyfini çıkarıyorum bir yandan da, insanları kandırıyorum. Bazen bilerek, kendimle ilgili saçma sapan bir şey söylüyorum ve o söylediğim şeyi oynamaya çalışıyorum. Onlar buna inandığı zaman, kendimi mutlu hissediyorum. İşte o zaman diyorum ki, hayat sinemaya çok fena halde benzer. Her ikisi de, insanlara inanmak isteyeceği şeyler sunmak zorundadır. Aslında biliyor musun ben sana da yalan söyledim. Az önce yaptım bunu. Buranın iyi olduğunu, burada mutlu olduğumu söyleyerek yaptım. Burası iyi bir yer değil ama kötü bir yerde değil. Örneğin Ümraniye'deki arkadaşlarım burada yaşasaydı onlar için sorun olacağını sanmıyorum. Veya ne bileyim en azından hayata farklı bir açıdan bakıp, hayattan beklentilerim onlar gibi olabilseydi sorun yaşamazdım. Burada mutlu da değilim. Çünkü sanki daha fazlasını, daha iyisini hak ediyormuşum da birileri bunu elimden almış gibi geliyor. Bazı öğretmenler ve burada çoğu arkadaşlarım bana buraya fazla olduğumu söylüyorlar, bu beni alttan alta mutlu etse de çok utanıyorum. Cannes'a gitmek istedim veya sinemayı Avrupa'da okumayı da istedim ama olmadı. Demek ki hak ettiğim buymuş. Acaba merak ediyorum, sen hiç hak etmediğini düşündüğün bir hayatı yaşadığını hissettin mi? Belki de ben, istediğim hayatı yaşamak için hiçbir şey yapma cesaretimin olmama bedelini, istemediğim bu hayatı yaşayarak ödüyorum. 

Cümlelerimi uzatıp, seni sıktığım için çok özür dilerim. Biliyorsun, ben konuşmayı pek sevmem. Ancak, insan olmanın verdiği acizlikten ötürü konuşacak birini arayabiliyorum bazen. Eğer yazdıklarımla seni sıktıysam, lütfen beni bağışla. Beni boğup duran, bu düşüncelerin bir kısmıyla seni boğmaya, seni sıkmaya hakkım yok. İnsan, yalnız olunca daha doğrusu insan yalnız olduğunu hissedince bu hissi yok etmek adına karşısındakine o kadar çok sarılıyor ki, sarılırken ne kadar çok sıktığının farkına varamıyor. Evet, kendimi yalnız hissediyorum. Bilemiyorum, benden başka dünya üzerinde varlığını sürdürüp bu kadar yalnız olan başka bir varlık daha var mıdır? Yalnızlık, beni daha çok düşünmeye itiyor. Daha çok düşünmek, beni düşünmekten uyutmuyor. Ben, uyuyamıyorum. Deliksiz bir uykuya hasretim. İnsan kaç saat uyuduğunu bilmez mi? Ben bilmiyorum. Uyumaya mı çalışıyordum yoksa gerçekten uyuyor muydum diye düşünmekten, kaç saat uyuduğumu bilmiyorum. Arkadaşlarım, dostlarım veya tanıdığım tüm insanlar başka bir şehirde kaldı. Ben burada, olduğum bu şehirde insanlardan kaçıyorum. Yalnız olmak, onlarla olmaktan daha iyi. En azından sırf yalnız kalmamak adına, onlara sığınmak istemiyorum. Bazen aramak istiyorum bir tanıdığımı, herhangi bir tanıdığımı ama sonra vazgeçiyorum. Sanki ben onların hayatında bir fazlalıktan ibaretim ve onlara her bir şey anlatmak istediğimde fazlalık olduğum gerçeğiyle yüzleşeceğiz gibi geliyor. Hiçbir kimseye, hiçbir şey anlatmayıp, susuyorum ben de. Susmanın ibadet sayıldığı bir din arıyorum kendime. Hayatımın her anında, ailemin, arkadaşlarımın, dostlarımın, kız arkadaşlarımın yanında seviştiğim kadınların üzerindeyken bile hissettiğim bu yalnızlık büyüdü. O kadar büyüdü ki, yalnız olmayı sevdim, yalnız olmayı özler hale geldim. Yalnızlığım, benliğimin en önemli aksesuarı. 

Sen bana bir gün "neden hiçbir şeye inanmıyorsun?" diye sormuştun. Ben de sana "ben inanmak istiyorum ama neye inanacağımı bilemiyorum" diye cevap vermiştim. Hatırlıyor musun? Bugünlerde bazı şeylere inanmak istiyorum. İnanmak istiyorum, inanmaya ihtiyacım var. Karşımdaki insanın doğru söylediğine, beni gerçekten seven birine, değerli biri olduğuma, yetenekli biri olduğuma, yalnız olmadığıma, dostların bir gün yabancı olmayacağına, her kadının gitmek için gelmediğine, dostlukların bir gün bitmeyeceğine inanmak istiyorum. Bendeki bu inançsızlık, bendeki bu büyük inanma isteğimden geliyor. Artık yazabildiğime de inanmıyorum. Yetenekli biri olduğumu hiçbir zaman düşünmemiştim ama yazdığım her kelime bana anlamsız gelip, kurduğum her cümle kurmadığım cümlenin daha iyi olduğunu düşündürüyor. Kelimelere bile inanmıyorum artık...

Seni daha fazla sıkmak istemiyorum. Sadece sana söylemek istediğim çok şey vardı ve ben yine hiçbirini söyleyemedim. Belki bir gün kendimi gerçekten anlattığım bir şey yapabilirim. İşte o zaman, bu hayatta bir kez bile olsa bir şeyler yapabilmenin mutluluğunu yaşarım. İşte o zaman, belki birazdan doğacak güneş yeni bir anlam taşır, belki o zaman atacağım noktanın bir önemi olur. Kendimden bu kadar bahsettiğim için özür dilerim. Müsait olduğun bir gün, tabi istersen, buluşalım mı? Sarılmana ihtiyacım var... 



                                                                        Cafercan Işık
Kayseri